Zarafetin Gölgesinde Kalan Paylaşımlar
Thank you for reading this post, don't forget to subscribe!Merhaba sevgili okurlarım,
Gece eve dönüş yaptığım sıralarda, yolun kıyısında, kaldırım kenarında, soğukla gece arasında sıkışmış anların birinde sevdiğim bir arkadaşımla karşılaştım. Uzun zamandır görmediğim, geçmişte aynı sofrada, aynı hayalin peşinden yürüdüğüm biriydi. Yüzünde yorgun bir gülümseme, sesinde bir tuhaflık vardı. Muhabbet ederken anladım ki alkollüydü. Sohbetimiz ilerledikçe itiraf etti: “Ben her gün içiyorum.”
Bu sözleri duyduğumda, içimde garip bir sızı yükseldi. Çünkü karşımdaki kişi artık kendisi gibi değildi. Gözleri boş bakıyor, sözleri birbirine karışıyordu. Konuşurken sanki bir aynanın karşısında değil, bir sisin içinde gibiydi. Onu yıllardır tanırdım. Umudu olan, gülen, hayal kuran biriydi. Ama şimdi, sanki her gün biraz daha silinen bir fotoğraf gibiydi gözümde. Bir zamanlar hayata umutla bakan o gözler, şimdi sadece bir boşlukla dolmuştu. O gülümseme vardı hâlâ ama eskisi gibi değildi; sanki gülmek de bir yük olmuştu.
Gece eve geldiğimde yatağa uzandım. Aklımdan o anlar geçerken sosyal medyada gezinmeye başladım. Karşıma çıkan bir paylaşım, kafamda dönüp duran düşünceleri daha da derinleştirdi. Masada birkaç kadeh, yanında birkaç parça meze, belki fonda bir şarkı… Ama beni asıl yaralayan, o karede paylaşılmak istenen şeyin ruh hali değil, yalnızca içki oluşuydu. İçki, bir anı, bir hissi, bir sohbeti tamamlayan bir detayken; sadece içkinin ön planda olduğu bir görsel, bana eksik ve boş geliyor.
Zarafetin Gölgesinde Kalan Paylaşımlar
Son zamanlarda sıkça karşılaştığım bir başka eğilim de içki şişesiyle verilen pozlar. Özellikle kadınların ellerinde içki şişesiyle verdikleri pozlar beni rahatsız ediyor; çünkü zarafet ve incelikle bağdaştırdığımız kadın figürünün o karelerde silikleştiğini hissediyorum. Ancak bu düşüncem yalnızca kadınlara yönelik bir eleştiri değil. Bir erkeğin de aynı şekilde, elinde içki şişesiyle rastgele verdiği bir poz, aynı derecede itici durabiliyor. İçmek bir tercih olabilir; fakat o tercihin nasıl sunulduğu, insanın duruşunu da ele verir. Güzel bir sofrada, anlamlı bir anın içinde çekilmiş sade bir kare zarafet taşıyabilirken, elinde şişeyle verilen bir poz sadece bir imajdan ibaret kalıyor. Oysa insan bazen yalnızca ne içtiğini değil, nasıl hissettiğini, o anın anlamını paylaşmalıdır.
Alkolün hayatımıza girişi bir içki kadar basit değil; o bir dost sohbetinin, bir melodinin, ya da bir bakışın sessizliğinde anlam kazanabilir. Ama her akşam, her yalnızlıkta sığınılan bir alışkanlığa dönüştüğünde, zarafetin yerini yavaşça yorgunluk alır. Ve bir zamanlar içindeki ışıltıyı yansıtan insan, hızla silinmeye başlar.
Unutmamak gerekir ki içki, kimliğimizi değil, duygularımızı hafifletmeli. Elimizde bir kadeh varken bile kendimizi taşıyabilmeliyiz. İçki bazen kaçıştır, evet. Ama bu kaçışın ardında kaybolan kimlik, bizi hiç tanımadığımız yerlere sürükleyebilir. Ve kaybolan yalnızca anılar değil, içimizde var olan zarafettir.
Zarafet, sadece dış görünüşte değil, iç duruşta da saklıdır. Bunu hatırlamak; sadece ne içtiğimizi değil, nasıl içtiğimizi de sorgulamak, belki de en zarif adım olur. Çünkü bazı anılar bir kadehin içinde olabilir, ama o anıyı değerli kılan; o kadehin neyle, kimle ve nasıl kaldırıldığıdır.
Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle…
Hayatın her anında zarafeti, ölçüyü ve samimiyeti koruyabildiğimiz günlere.
HAKAN KULOĞLU