Thank you for reading this post, don't forget to subscribe!
Profil Resmini Kaldırmak Nedir
Son zamanlarda fark ettim… insanlar artık bir şey söylemeden çok şey söylemeye çalışıyor.
Sadece sosyal medyada değil; konuşmalarda da, bakışlarda da, paylaşımlarda da.
Herkes “anlasınlar beni ama ben hiçbir şey demeyeyim” derdinde.
Ama neden?
Neden bu kadar dolaylıyız? Neden bu kadar kaçak güreşiyoruz?
Birine kızdık mı? Story’e şarkı atıyoruz.
Kırıldık mı? Profil resmini kaldırıyoruz.
Özledik mi? Tweet beğenip “anlar belki” diye bekliyoruz.
Ve sonra da “kimse beni anlamıyor” diye dertleniyoruz.
Profil resmini kaldırmak nedir ya?
Gerçekten yani… Bu neyin sessiz protestosu? Neyin gizli bildirisi?
Kimseyle konuşmadan, hiçbir şey anlatmadan, sadece gri bir siluetle “beni fark et” demek neden bu kadar yaygınlaştı?
Ve bu sessizlik, neden bu kadar anlam yüklüymüş gibi pazarlanıyor?
Bunu açıkça söylemek gerekirse; ben bu davranışı biraz ezikçe buluyorum.
Çünkü bir insanın “sessizliğiyle bağırma çabası” bana pek güçlü gelmiyor.
Bir şey mi oldu? Konuş.
Birine kırıldın mı? Uzaklaş.
Canın sıkkın mı? Ara, anlat.
Ama burada dürüst olmam gerekirse; ben de bazen net olamıyorum.
Ve bunun bir sebebi var.
Hayatın bazı konuları var ki, hâlâ toplumda tartışmaya çok açık. Mesela şu: Aşkta yaş farkı önemli mi?
Bana kalırsa, aşkın yaşı yoktur. Bu benim için tartışmaya kapalı bir konudur.
Ama bazı insanlar için bu, kabullenilmesi zor bir mesele. Onlara göre aşk, yaşına uygun yaşanmalıdır, “doğru zaman – doğru yaş – doğru denklem” gibi.
İşte bu yüzden bazen duygularımı doğrudan anlatamıyorum.
Dolaylı yollara sapıyorum, küçük sinyaller veriyorum.
Ama anlatmak istediğim kişi mutlaka anlıyor.
Bu bir korkaklık değil, karşımdakinin düşünce yapısını tam olarak bilememekten doğan bir ihtiyat.
Bazen en güçlü duruş, zamanını bekleyerek gelir.
Ama sosyal medya üzerinden “anlam yüklü suskunluklar” sergilemek, bana kalırsa yine de bir kaçış.
Ve maalesef artık herkes bu kaçışı estetik bir suskunluk sanıyor.
İçine atmak, içine sığmazken susmak… romantize edilmiş bir yalnızlık gibi gösteriliyor.
Halbuki susmak bazen sadece cesaret eksikliğidir.
Söyleyememek değil, söylememeyi seçmek değildir her zaman.
Kimi zaman “acaba ne düşünür” korkusuyla geri adım atmaktır.
Ve burada da yine en büyük soruyu kendimize sormalıyız:
“Ben gerçekten hissettiklerimi sahipleniyor muyum?
Yoksa birilerinin beni çözmesini mi bekliyorum?”
Çünkü açık olalım: kimsenin kimseyi çözmeye, anlamaya ya da üstü kapalı mesajları toplamaya vakti yok.
Herkes kendi derdinde.
Senin o gizli şarkını fark edecek olan kişi belki ekranına bile bakmıyor.
Senin kaldırdığın profil resmine anlam yükleyecek kişi, çoktan başka birine story atmış olabilir.
Ve o zaman ne oluyor biliyor musun?
Koca bir sessizlik içinde, kimseye ulaşamadan kalıyorsun.
Daha kötüsü: kendine bile ulaşamıyorsun.
Net ol. Açık ol. İnsanlara değil, önce kendine dürüst ol.
Varsa bir derdin, anlat.
Yoksa da sus, ama anlam bekleyerek değil — sadece huzurun için.