Yazan: Hakan Kuloğlu
Thank you for reading this post, don't forget to subscribe!
Her bayramda köşe yazarlarının alışıldık serzenişiyle başlayan “Nerede o eski bayramlar?” cümlesini kurmayacağım bu kez. Çünkü mesele ne şekerin tadı ne de kalabalık sofraların eksikliği. Asıl mesele, kalabalıklar içinde gitgide yalnızlaşan insanların çoğaldığı bir zamanda yaşıyor oluşumuz.
Bir çay koy kendine, sıcacık olsun. Bu yazıyı okurken belki bir yudum insanlık da ısıtır içini… Çünkü ben sana eski bayramlardan değil, eski insanlardan söz edeceğim. Hani sustuğunda bile yüreği konuşanlardan. Hani bir tebessümün ardından bir dua bırakan, eliyle değil kalbiyle selam verenlerden.
“Nerede o eski insanlar?” diye sormak kolay, hepimiz soruyoruz zaten. Ama asıl zor olan, içimizdeki insanı nerede kaybettiğimizi bulmak. Çünkü mesele dışarıda değil, içimizde.
Vaktiyle insanlar vardı; gölgesiyle serinletirdi. Birinin yükünü görünce omzunu sunardı. Kimseye “Borcum ne kadar?” diye sormazdı; çünkü verdiği şeyin adı zaten iyilikti. Gönülden verileni hesapla ölçmek ayıptı. Her davranışın ardında bir ahlak, her bakışın ardında bir incelik gizliydi.
Şimdi ise her şeyin bir karşılığı var. Selam bile menfaatle atılıyor. “Kolay gelsin” derken bile sesin tonunda samimiyet arar olduk. Sanki herkes birbirine yabancı, sanki kimse kimseye inanmıyor. Bayramlar bile artık “gelip gitsin de bitsin” duygusuyla karşılanıyor. İnsanlar yorgun, ama garip olan şu ki; kimse neye yorulduğunu bilmiyor.
Nerede o eski insanlar?
Bayram sabahı camiden dönerken mahalledeki bütün evlere uğrayan amcalar nerede?
Balkonundan “Evladım, annen evde mi?” diye seslenen teyzeler?
“Bayram sabahı kapı kapı dolaş, büyüklerin elini öp,” diye tembihleyen anneler nerede?
Bugün çocuklar ekranlara sarılıyor, insanlara değil. Hediyeleşme yerini “atılan mesajlara”, ziyaretler “görüntülü aramalara” bırakmış. Oysa bir zamanlar kapı zili çaldığında yalnızca misafir gelmezdi, insanlık gelirdi. El öpmek, sıradan bir ritüel değil; geçmişe duyulan hürmetin ta kendisiydi.
Artık selamlarımız bile emoji. Bayramlarımız üç gün değil, birkaç saatlik hatırlatma. İnsanlar sadece bedenlerini taşıyor yan yana… Gönüller mi? Onlar çoktan yalnızlığa teslim.
Evet, “nerede o eski insanlar?” sorusunun cevabı belki de uzaklarda değil. Belki de her şey, içimizde sakladığımız ama unuttuğumuz o saf tarafı yeniden hatırlamakla başlar. Çünkü zaman değil, biz değiştik. İyiliği unuttuk, merhameti unuttuk, birlikte gülmenin, birlikte susmanın kıymetini unuttuk.
Belki bir gün…
Tekrar bir çay koyarız birbirimize.
Söz yerine bir bakış yeter, selam yerine bir sarılma.
Ve işte o zaman…
Eski insanlar, aslında hiç gitmemiş gibi döner yüreğimize.
Yazan: Hakan Kuloğlu